14 Ekim 2011 Cuma
keloğlan
keloğlanın annesikördü.keloğlana bir gün annesi yürü oğlum zeytin topla da gel demiş annesi keloğlana.keloğlanda tamam anne demiş.yolda yürürken arkadaşlarını görmüş.keloğlan zeytini almamış.gitmiş arkadaşlarıyla gülle oynamış.annesi beklemiş beklemiş.gelen yok.nese akşam olmuş.keloğlan demiş abooooooooo ben zeytin almayı unuttum.anam beni dövecek demiş.akşam olmş .keloğlan eve gelmiş......annesi oğlum zeytini aldın mı? demiş annesi.keloğlan ana bugün zeytin almayı unutttum yarın alsam olur mu? olur oğlum demiş.ama yarın getirim ana demiş.nese yarın olmuş keloğlan yine yola çıkmış yine arkadaşlarını görmüş yine oynamış.yine akşam olmuş.bu seferde unutmuş yine eyvahhhhh ben zeytin tıplayacaktım demiş yanındada koyunlar varmış.onlarda eeeelerini yapıyorlarmış.onların eeeelerini toplamış götürmüş .keloğlan eve gelmiş annesi topladın mı? oğlum demiş.keloğlan topladım demiş versene bir tame demiş annesi vermiş keloğlan.annesi yemiş oğlum bune demiş zeytin ana demiş sen benimi gandırıyon lan demiş eline değmeği almış keloğlanı dövmüş.ONLAR BURAYA GELMİŞLER BİZ ORAYA GİTMİŞİZ.HİHAYEDE BURADA BİTER
barbie ile kır partisi (süper)
barbie sabah erkenden uyanmış.annesi ve babası uyuyormuş. aklına bir fikir gelmiş.hemen arkadaşlarını aramış ve evlerinin önündeki kırlara davet etmiş.hemen yiyecek içecek hazırlamış.anne ve babasının cüzdanlarından kredi kartlarını ve paralarını almış.arkadaşlarına orda beklemelerini söylemiş. barbie dedesinin evine giderek gizlice camdan içeri girmiş. daha sonra dedesinin silahını gizlice almış ve gitmiş. bakkaldan bir kaç şeyi gizlice çaldıktan sonra arkadaşlarının yanına gitmiş. arkadaşları silahın nerden çıktığını sormuş.barbie'de size ne aptallar demiş ve onları öldürmüş. kanlarını bi poşete koymuş, bakkala vişne suyu diye satmış. arkadaşlarının paralarını alıp o paraların hepsiyle içki ve sigara almış. daha sonra bankaya gidip herkesi öldürüp paraları almış.parktaki çocukları oldürdükten sonra kırlara gidip müzik açıp parti yapmış.ordaki parti çirkin olduğu için disco (disko)ya gitmiş.sonra polisler yakalamış. polisler vampirmiş. barbie'yi yemişler.
anne güvercin
Güzel bir yaz günüydü. Batur elinde sapan evlerinin yakınındaki ağaçlıkta kuş avına çıkmıştı. Gözleri radar gibi dikkatle çevreyi tarıyordu. Birden arkasında bir ses duydu: ’Vurma kuşları.’ Döndü, baktı. Seslenen yabancı değildi. Mahalle arkadaşı Sarper’di: “ Ne istersin şu küçük yaratıklardan bilmem ki? Ne zararı var onların sana? Bırak ötsünler, uçsunlar, kanat çırpsınlar. “ Batur: “ Sarper yine mi sen? Bu kaçıncı? İşime karışma demedim mi ben sana? Bak kuşları ürküttün, kaçıp gittiler. Kuş vurmak yasak mı yani? “ Sarper: “ Yasak tabii. Şu sıralar kuş yavrularının büyüme zamanı. Batur: “ Amma yaptın ha.. Yasakmış.. Yasaksa yasak. Kim bilecek benim kuş vurduğumu? Çevrede bir yığın kuş var. Bir kuş vursam kuş kıtlığına kıran girmez ya, kuş nesli tükenmez ya. Bana bak Sarper, sen iyi bir arkadaşsın, fakat şu kuş işine karışma “ dedi ve ses çıkarmamaya dikkat ederek usul usul ilerlemeye başladı. Yirmi metre kadar gittikten sonra bir ağacın altında durdu. Sapanını yukarıya doğru kaldırdı. İyice nişan aldıktan sonra sapanındaki taşı fırlattı. Taş hedefini bulmuştu. Kuş yere düşerken aynı anda havalanan bir başka kuşun kanat sesleri duyuldu. Batur az ötesinde yere düşen kuşu aldı. Kuş can çekişmekteydi. Hemen kuşun kafasını kopardı. Kendisine doğru yürümekte olan Sarper’e dönerek: “ Nasıldım ama? Tek atışta hedef on ikiden. Tık kafa gitti. Tüylerini yoldum mu, küçük bir ateş yakarım. Cız bız. Sonra deyme keyfime “ dedi.
Arkadaşının sözlerine aldırış etmemesine içerleyen Sarper: “ Ne desem, ne söylesem boşuna. Başkalarının senden daha iyi düşünebileceğini hiçbir zaman kabul etmezsin zaten. Vurduğun bir yabani güvercin yavrusu. Yirmi gram et ya çıkar, ya çıkmaz. Hem düşünmediğin bir şey var. Bu yere düşerken kanat sesleri duymuştuk. Herhalde anne güvercindi uçan. Yabani güvercinler bildiğim kadarıyla kin tutarlar. Yavrusunu vurmakla hiç iyi yapmadın “ dedikten sonra geriye dönerek hızlı adımlarla oradan uzaklaştı. Batur daha sonra ağaçlığın kenarında küçük bir ateş yaktı. Buraya gelirken yavru güvercinin tüylerini yolmuş ve iç organlarını temizlemişti. Kuşu pişirmeye başladı. Fakat arka tarafındaki ağaçlardan birinde üzgün ve yaşlı bir çift gözün kendisini izlediğinin farkında bile değildi.
Anne güvercin bir taraftan yavrusunu vuran çocuğu seyrederken, bir taraftan da düşünüyordu: “ Aslında elinde bir çocuğun bize doğru yaklaştığını görmesek, duymasak bile hissederiz. Fakat biz kuşlar, ağaç dalları üzerinde otururken dalar gideriz. Geçmişi düşünürüz. Hatıralar gözlerimiz önünde canlanır. Doğrularımız, yanlışlarımız aklımıza gelir. Çoğu zaman da hayaller kurarız. Bunlar genellikle tadını damağımızda hissedeceğimiz hayallerdir. Yani gerçek olmasını istediğimiz. İşte bu gibi durumlarda bir sapanın veya bir tüfeğin bize doğru nişanlandığını görmemiz yahut yaklaşan birinin hışırtısını, ayak seslerini duymamız mümkün değildir. Biricik yavruma uçmayı öğretiyordum. Yavrum çok yorulmuştu. Bir ağacın dalına konduk, dinleniyorduk. Etraftaki ağaçlar kuş doluydu ve sanırım çoğu da benim gibi hayallere dalmıştı. Küt diye bir ses duydum ve yavrumun feryadı ile kendime geldim. Baktım yavrum vurulmuş düşüyordu. Kanatlarımı çırptım ve uçtum. Havada geniş bir daire çizdikten sonra olayın olduğu yere döndüm. Çevrede kuş yoktu, hepsi kaçıp gitmişlerdi. Olayın nasıl olduğunu kuşlardan sorar, öğrenirim. Neyse bırakayım şimdi bunları düşünmeyi. Yavrumu vuran çocuk kalktı, gidiyor. Gözden kaybetmeden takip edeyim şunu. Evinin nerede olduğunu öğrenirim hiç olmazsa. “
Batur yolda gördüğü bir arkadaşıyla konuştuktan sonra oturdukları apartmanın kapısından içeriye girdi. Oturdukları daire 4. kattaydı. Anne güvercin karşı sokaktaki bir apartmanın çatısında saatlerce bekledi. Akşam olunca odaların, salonların ışıkları yanmaya başladı. Yavrusunu vuran çocuğun girdiği binanın oda ve salonlarını kontrol etmeye başladı. Örtülmeyen veya aralık bırakılan perdelerin arkasından içeri bakıyordu. 4. kattaki balkonun korkuluk demirlerinin üzerine kondu. Şöyle bir etrafına bakındı, bir tehlike var mı diye. Sonra ağır ağır başını pencere tarafına doğru çevirdi. Perdesi kapatılmamış pencereden içerisi rahatlıkla görünüyordu. Ve onu gördü…tam karşıda oturmuş, yanındaki birkaç kişiye bir şeyler anlatıyordu. El-kol hareketleri yapıyor, kahkahalarla gülüyor, etrafındakileri güldürüyordu. Onun son derece neşeli hali içini sızlattı. Bu sahneyi daha fazla görmeye dayanamadı, kanatlarını çırptı ve simsiyah gökyüzüne doğru uçup gitti. Daha sonraki günlerde Batur evlerinin yakınındaki ağaçlıkta sık sık kuş avına çıktı. Fakat hayret!..Her zaman pek çok kuşun bulunduğu bu ağaçlıkta bir tek kuşa rastlayamıyordu.
Batur, yine bir gün elinde sapanıyla buraya geldi. Çevreden çıt çıkmıyordu, etrafta hiç kuş yoktu. Tam yavru güvercini vurduğu ağacın altına gelmişti ki, aniden kanat sesleri duydu. Şaşırmıştı. Üzerine doğru dalışa geçen kuşu son anda fark etti. Elleriyle yüzünü kapatması onu yaralanmaktan kurtardı. Kuş çığlıklar atarak hemen ikinci defa saldırıya geçti. Bu saldırı birincisinden çok daha şiddetli oldu. Kuşun kanat vuruşları birer tokat gibi yüzüne gelen Batur, sırtüstü yere yuvarlanırken eliyle kuşa sert bir darbe indirdi. Kuşun ilerdeki çalılıkların arasına düştüğünü gören Batur, arkasına bile bakmadan kaçıp gitti. Batur o gece hiç uyuyamadı. Yatağında devamlı olarak bir o yana, bir bu yana döndü, durdu. Sabaha karşı şafak sökerken o kuşun kim olduğunu ve kendisine neden saldırdığını anlamıştı. O kuş, birkaç gün önce vurduğu yavru güvercini annesiydi. Demek ki anne güvercin yavrusunu vuranı unutmamış, devamlı olarak takip etmişti. Kuş vurmak için ağaçlığa gelirken orada bulunan kuşların kaçıp gitmesini sağlamıştı. Bu birkaç gündür ağaçlıkta hiç kuş görememesinin nedenini ortaya çıkarıyordu. Korkunç bir takip altındaydı. Eğer kuş vurmaya devam ederse anne güvercinin felaketine neden olacağını anladı. Zararın neresinden dönülürse kardı. Bir daha kuş avına çıkmazsam anne güvercin belki peşimi bırakır diye düşündü. Zaten sapanını anne güvercin ile boğuşurken düşürmüştü. Bundan sonra kuş vurmayacağına söz verdi.
Anne güvercin ise, Batur ile yaptığı mücadeleden sonra yerde bulduğu sapanı gagasının arasına kıstırıp uçup gitmiş, uzaklara, çok uzaklara, kimsenin onu bulup bir daha kuş vurmasına imkan bulamayacağı kadar uzaklara giderek oralarda bulduğu bir çukura sapanı atmış ve üzerine toprak, yaprak ne bulduysa doldurarak gömmüştü. Anne güvercin daha sonraki günlerde ağaçlığın kenarında nöbet tutmaya devam etti. Birisi buraya gelmeye kalksa hemen ağaçlar üzerinde dinlenen, uyuklayan veya hayal kurmakta olan kuşları uyaracak ve bu ağaçlıkta kimsenin kuş vurmasına izin vermeyecekti. Böylece aradan haftalar geçti. Sonbaharın gelmesiyle havalar soğumaya başladı. Bütün göçmen kuşlar gibi anne güvercin de grubuyla birlikte kışı geçirmek için sıcak ülkelere göç etti. Ertesi yıl nisan ayında anne güvercin grubuyla birlikte tekrar bu ağaçlığa geldi. Günler çok sakin ve olaysız geçiyordu. Anne güvercin fırsattan istifade ederek üç tane yumurta yumurtladı. Bu yumurtaların üzerinde günlerce kuluçkaya yattı. Sonunda yumurtalar çatladı ve üç tane minimini yavru sahibi oldu. Yaz mevsimi boyunca yavrularını büyüttü, onlara uçmayı öğretti. Hayatta kendilerine yönelebilecek tehlikelere karşı daima uyanık durumda bulunmayı öğütledi. Batur verdiği sözü tuttu. Bir daha onu kuş vururken gören olmadı.
Arkadaşının sözlerine aldırış etmemesine içerleyen Sarper: “ Ne desem, ne söylesem boşuna. Başkalarının senden daha iyi düşünebileceğini hiçbir zaman kabul etmezsin zaten. Vurduğun bir yabani güvercin yavrusu. Yirmi gram et ya çıkar, ya çıkmaz. Hem düşünmediğin bir şey var. Bu yere düşerken kanat sesleri duymuştuk. Herhalde anne güvercindi uçan. Yabani güvercinler bildiğim kadarıyla kin tutarlar. Yavrusunu vurmakla hiç iyi yapmadın “ dedikten sonra geriye dönerek hızlı adımlarla oradan uzaklaştı. Batur daha sonra ağaçlığın kenarında küçük bir ateş yaktı. Buraya gelirken yavru güvercinin tüylerini yolmuş ve iç organlarını temizlemişti. Kuşu pişirmeye başladı. Fakat arka tarafındaki ağaçlardan birinde üzgün ve yaşlı bir çift gözün kendisini izlediğinin farkında bile değildi.
Anne güvercin bir taraftan yavrusunu vuran çocuğu seyrederken, bir taraftan da düşünüyordu: “ Aslında elinde bir çocuğun bize doğru yaklaştığını görmesek, duymasak bile hissederiz. Fakat biz kuşlar, ağaç dalları üzerinde otururken dalar gideriz. Geçmişi düşünürüz. Hatıralar gözlerimiz önünde canlanır. Doğrularımız, yanlışlarımız aklımıza gelir. Çoğu zaman da hayaller kurarız. Bunlar genellikle tadını damağımızda hissedeceğimiz hayallerdir. Yani gerçek olmasını istediğimiz. İşte bu gibi durumlarda bir sapanın veya bir tüfeğin bize doğru nişanlandığını görmemiz yahut yaklaşan birinin hışırtısını, ayak seslerini duymamız mümkün değildir. Biricik yavruma uçmayı öğretiyordum. Yavrum çok yorulmuştu. Bir ağacın dalına konduk, dinleniyorduk. Etraftaki ağaçlar kuş doluydu ve sanırım çoğu da benim gibi hayallere dalmıştı. Küt diye bir ses duydum ve yavrumun feryadı ile kendime geldim. Baktım yavrum vurulmuş düşüyordu. Kanatlarımı çırptım ve uçtum. Havada geniş bir daire çizdikten sonra olayın olduğu yere döndüm. Çevrede kuş yoktu, hepsi kaçıp gitmişlerdi. Olayın nasıl olduğunu kuşlardan sorar, öğrenirim. Neyse bırakayım şimdi bunları düşünmeyi. Yavrumu vuran çocuk kalktı, gidiyor. Gözden kaybetmeden takip edeyim şunu. Evinin nerede olduğunu öğrenirim hiç olmazsa. “
Batur yolda gördüğü bir arkadaşıyla konuştuktan sonra oturdukları apartmanın kapısından içeriye girdi. Oturdukları daire 4. kattaydı. Anne güvercin karşı sokaktaki bir apartmanın çatısında saatlerce bekledi. Akşam olunca odaların, salonların ışıkları yanmaya başladı. Yavrusunu vuran çocuğun girdiği binanın oda ve salonlarını kontrol etmeye başladı. Örtülmeyen veya aralık bırakılan perdelerin arkasından içeri bakıyordu. 4. kattaki balkonun korkuluk demirlerinin üzerine kondu. Şöyle bir etrafına bakındı, bir tehlike var mı diye. Sonra ağır ağır başını pencere tarafına doğru çevirdi. Perdesi kapatılmamış pencereden içerisi rahatlıkla görünüyordu. Ve onu gördü…tam karşıda oturmuş, yanındaki birkaç kişiye bir şeyler anlatıyordu. El-kol hareketleri yapıyor, kahkahalarla gülüyor, etrafındakileri güldürüyordu. Onun son derece neşeli hali içini sızlattı. Bu sahneyi daha fazla görmeye dayanamadı, kanatlarını çırptı ve simsiyah gökyüzüne doğru uçup gitti. Daha sonraki günlerde Batur evlerinin yakınındaki ağaçlıkta sık sık kuş avına çıktı. Fakat hayret!..Her zaman pek çok kuşun bulunduğu bu ağaçlıkta bir tek kuşa rastlayamıyordu.
Batur, yine bir gün elinde sapanıyla buraya geldi. Çevreden çıt çıkmıyordu, etrafta hiç kuş yoktu. Tam yavru güvercini vurduğu ağacın altına gelmişti ki, aniden kanat sesleri duydu. Şaşırmıştı. Üzerine doğru dalışa geçen kuşu son anda fark etti. Elleriyle yüzünü kapatması onu yaralanmaktan kurtardı. Kuş çığlıklar atarak hemen ikinci defa saldırıya geçti. Bu saldırı birincisinden çok daha şiddetli oldu. Kuşun kanat vuruşları birer tokat gibi yüzüne gelen Batur, sırtüstü yere yuvarlanırken eliyle kuşa sert bir darbe indirdi. Kuşun ilerdeki çalılıkların arasına düştüğünü gören Batur, arkasına bile bakmadan kaçıp gitti. Batur o gece hiç uyuyamadı. Yatağında devamlı olarak bir o yana, bir bu yana döndü, durdu. Sabaha karşı şafak sökerken o kuşun kim olduğunu ve kendisine neden saldırdığını anlamıştı. O kuş, birkaç gün önce vurduğu yavru güvercini annesiydi. Demek ki anne güvercin yavrusunu vuranı unutmamış, devamlı olarak takip etmişti. Kuş vurmak için ağaçlığa gelirken orada bulunan kuşların kaçıp gitmesini sağlamıştı. Bu birkaç gündür ağaçlıkta hiç kuş görememesinin nedenini ortaya çıkarıyordu. Korkunç bir takip altındaydı. Eğer kuş vurmaya devam ederse anne güvercinin felaketine neden olacağını anladı. Zararın neresinden dönülürse kardı. Bir daha kuş avına çıkmazsam anne güvercin belki peşimi bırakır diye düşündü. Zaten sapanını anne güvercin ile boğuşurken düşürmüştü. Bundan sonra kuş vurmayacağına söz verdi.
Anne güvercin ise, Batur ile yaptığı mücadeleden sonra yerde bulduğu sapanı gagasının arasına kıstırıp uçup gitmiş, uzaklara, çok uzaklara, kimsenin onu bulup bir daha kuş vurmasına imkan bulamayacağı kadar uzaklara giderek oralarda bulduğu bir çukura sapanı atmış ve üzerine toprak, yaprak ne bulduysa doldurarak gömmüştü. Anne güvercin daha sonraki günlerde ağaçlığın kenarında nöbet tutmaya devam etti. Birisi buraya gelmeye kalksa hemen ağaçlar üzerinde dinlenen, uyuklayan veya hayal kurmakta olan kuşları uyaracak ve bu ağaçlıkta kimsenin kuş vurmasına izin vermeyecekti. Böylece aradan haftalar geçti. Sonbaharın gelmesiyle havalar soğumaya başladı. Bütün göçmen kuşlar gibi anne güvercin de grubuyla birlikte kışı geçirmek için sıcak ülkelere göç etti. Ertesi yıl nisan ayında anne güvercin grubuyla birlikte tekrar bu ağaçlığa geldi. Günler çok sakin ve olaysız geçiyordu. Anne güvercin fırsattan istifade ederek üç tane yumurta yumurtladı. Bu yumurtaların üzerinde günlerce kuluçkaya yattı. Sonunda yumurtalar çatladı ve üç tane minimini yavru sahibi oldu. Yaz mevsimi boyunca yavrularını büyüttü, onlara uçmayı öğretti. Hayatta kendilerine yönelebilecek tehlikelere karşı daima uyanık durumda bulunmayı öğütledi. Batur verdiği sözü tuttu. Bir daha onu kuş vururken gören olmadı.
şımarık kız
Bir zamanlar bir kız yaşarmış.Tek kardeş imiş.Bunun için anne ve babasından büyük ilgi alırmış . Ama bu kız küçük ve olduğu kadar da şımarıkmış. Her istediğini anne ve babasına yaptırıyor , ve anne ve babası da yapmazsa ağlıyıp zırlıyormuş. Bunun için arkadaşları bir gün çikolata almaya gitmişler anne ve babasına banada alın diye bağırmış bu sefer ne annesi nede babası izin vermiş. Kız ağlasada zırlasada izin vermemişler . Kızın yeni bir kardeşi olacakmış bunun için çok üzülmüş tek kardeş olmak istiyordu annesine onun aldırması için herşeyi yaparım demiş ama bunun imkanı bile yokmuş . Kız artık çok sinirli eski huyu gibi şımarıkmış . Yakın zamanda kardeşi doğcağı için ona oda hazırlamışlar artık küçük kız iyice şımarmış kimseyle konuşmuyor her dakikada bir herşeyi almalarını istiyormuş.Kızın kardeşı doğmuş kız artık kardeşine öyle kötü davranıyormuş ki ; bişey aldığı zaman ona vermiyor ve gıcıklık yapıyormuş . Ama bir gün annesi onu yanına çağırıp doğru yapması gereken şeyleri önermiş . Ve sonunda kız tatlı ve şeker biri olmuş artık da kimseye kötü davranmıyor ve şımarıklık yapmıyormu .
tatil
Birgün baba ile oğlu tatile gideceklermiş.Tatile gidecekleri yere giden tek yol bir çölden geçiyormuş.Neise çölde giderken karavanlarının benzini bitmiş.Babası hemen ağacın altına çekmiş karavanı ve cep telefonunu oğluna verip şöyle demiş,'Ben şehre gidip bir çekici aracı getireceğim,eğer 2-3saate dönmezsem polisi ara' ve gitmiş.Aradan 2saat geçmiş,3saat,4saat.
Sonra karavanın tavanından ŞIP-ŞIP diye sesler gelmeye başlamış.Çocuk korkmaya başlamış.Babasının gelmediğinden de emin olunca aramış polisi.Polis gelmiş.Başkomiser diğer polislere şöyle demiş 'Çocuğu hemen götürün buradan,bunu görmemeli'demiş.Memurlar hemen çocuğu arabaya bindirip şehre yönelmişler.Ama çocuk araba şehre ilerlerken onu görmüş...Babası-nın başsız bedeninin ağaca asılması sonucu kafası kopuk cesetten damlayan kanlarmış o ŞIP-ŞIP seslerinin kaynağı...
Sonra karavanın tavanından ŞIP-ŞIP diye sesler gelmeye başlamış.Çocuk korkmaya başlamış.Babasının gelmediğinden de emin olunca aramış polisi.Polis gelmiş.Başkomiser diğer polislere şöyle demiş 'Çocuğu hemen götürün buradan,bunu görmemeli'demiş.Memurlar hemen çocuğu arabaya bindirip şehre yönelmişler.Ama çocuk araba şehre ilerlerken onu görmüş...Babası-nın başsız bedeninin ağaca asılması sonucu kafası kopuk cesetten damlayan kanlarmış o ŞIP-ŞIP seslerinin kaynağı...
Birgün baba ile oğlu tatile gideceklermiş.Tatile gidecekleri yere giden tek yol bir çölden geçiyormuş.Neise çölde giderken karavanlarının benzini bitmiş.Babası hemen ağacın altına çekmiş karavanı ve cep telefonunu oğluna verip şöyle demiş,'Ben şehre gidip bir çekici aracı getireceğim,eğer 2-3saate dönmezsem polisi ara' ve gitmiş.Aradan 2saat geçmiş,3saat,4saat.
Sonra karavanın tavanından ŞIP-ŞIP diye sesler gelmeye başlamış.Çocuk korkmaya başlamış.Babasının gelmediğinden de emin olunca aramış polisi.Polis gelmiş.Başkomiser diğer polislere şöyle demiş 'Çocuğu hemen götürün buradan,bunu görmemeli'demiş.Memurlar hemen çocuğu arabaya bindirip şehre yönelmişler.Ama çocuk araba şehre ilerlerken onu görmüş...Babası-nın başsız bedeninin ağaca asılması sonucu kafası kopuk cesetten damlayan kanlarmış o ŞIP-ŞIP seslerinin kaynağı...
Sonra karavanın tavanından ŞIP-ŞIP diye sesler gelmeye başlamış.Çocuk korkmaya başlamış.Babasının gelmediğinden de emin olunca aramış polisi.Polis gelmiş.Başkomiser diğer polislere şöyle demiş 'Çocuğu hemen götürün buradan,bunu görmemeli'demiş.Memurlar hemen çocuğu arabaya bindirip şehre yönelmişler.Ama çocuk araba şehre ilerlerken onu görmüş...Babası-nın başsız bedeninin ağaca asılması sonucu kafası kopuk cesetten damlayan kanlarmış o ŞIP-ŞIP seslerinin kaynağı...
13 Ekim 2011 Perşembe
kül kedisi
evel zaman içinde kalpur saman i
çinde bir kız varmış zavallı kızın annesi öldügü için üvey annesi vardı. zavallı kızın üvey annesi kıza çok kötü davranıyomuş.hatta kızın iki tane üvey kızkardeşi varmış.birgün köyün prensi bir balo düzenleyip koyün baloda en güzel kızıyla evlenecekmiş.kız bu baloya meyı çok istemiş ama üvey annesi buna izin vermemiş.üvey anne baloya giderken kıza şoyle der:geldigimde elbiseler yıkanmış yemek hazırlanmış olacal.he bide yemek bu sefer 6 kişilik olacak.üvey anne baloya gittikten sonra kız alamaya başlar birde ne görsün karşısında bir peri peri kıza şöyle der:bana bir kabak getir kız perinin dedigini yapar:peri kabaha bir kere dokunduktan sonra kabak bir arabaya dönüşür kıza dokundugunda ise kız dünya güzeli gibi olur. kıza kıza 12de evde ol der kız prensle das eder.saat12 olur ve kız eve giderken ayakkabısını düşürür prens köyün bütün kızlarına ayakkabıyı giydirir ve kızı bulur kız prenses olur böylece bu hişikaye burda biter
prenses july
Bir zamanlar uzak ülkelerde güzel mi güzel bir kız dogmuş.
Gözleri tıpkı elmas gibi parlakmış.July bir yetimhanede kalıyormuş.
Annesi o doğunca ölmüş.Babası da onu yetimhaneye bırakmış.
July'in büyüdüğü yetimhanede kötü bir bakıcı ve kötü bir yemekhane görevlisi varmış.
July büyüdükçe güzelleşmiş.
Artık 10 yaşına girmiş.Ordaki arkadaşları ile birlikte doğum gününü kutladılar.
Juliye kötü davranan bakıcısı onu her gün döverdi.
July kaçmaya karar verdi ve yetimhaneden büyük bir zorlukla kaçtı.
Uzun bir yoldan sonra bir saraya vardı.Ve gardiyanlara kıralla konuşmak istediğini
söyledi.Gardıyanlar adını sordu.Oda söyledi.Gardiyanlar kırala sordular:
Kıralımız bir kız geldi.Adı July.
Kıral:
Hemen getirin.dedi.
July geldi.Kıral hemen kızı olduğunu anladı.
Sen benim kızımsın demiş.Ve kızına kavuşmanın mutluluğunu yaşamış.
Gözleri tıpkı elmas gibi parlakmış.July bir yetimhanede kalıyormuş.
Annesi o doğunca ölmüş.Babası da onu yetimhaneye bırakmış.
July'in büyüdüğü yetimhanede kötü bir bakıcı ve kötü bir yemekhane görevlisi varmış.
July büyüdükçe güzelleşmiş.
Artık 10 yaşına girmiş.Ordaki arkadaşları ile birlikte doğum gününü kutladılar.
Juliye kötü davranan bakıcısı onu her gün döverdi.
July kaçmaya karar verdi ve yetimhaneden büyük bir zorlukla kaçtı.
Uzun bir yoldan sonra bir saraya vardı.Ve gardiyanlara kıralla konuşmak istediğini
söyledi.Gardıyanlar adını sordu.Oda söyledi.Gardiyanlar kırala sordular:
Kıralımız bir kız geldi.Adı July.
Kıral:
Hemen getirin.dedi.
July geldi.Kıral hemen kızı olduğunu anladı.
Sen benim kızımsın demiş.Ve kızına kavuşmanın mutluluğunu yaşamış.
keloğlan
keloğlanın annesikördü.keloğlana bir gün annesi yürü oğlum zeytin topla da gel demiş annesi keloğlana.keloğlanda tamam anne demiş.yolda yürürken arkadaşlarını görmüş.keloğlan zeytini almamış.gitmiş arkadaşlarıyla gülle oynamış.annesi beklemiş beklemiş.gelen yok.nese akşam olmuş.keloğlan demiş abooooooooo ben zeytin almayı unuttum.anam beni dövecek demiş.akşam olmş .keloğlan eve gelmiş......annesi oğlum zeytini aldın mı? demiş annesi.keloğlan ana bugün zeytin almayı unutttum yarın alsam olur mu? olur oğlum demiş.ama yarın getirim ana demiş.nese yarın olmuş keloğlan yine yola çıkmış yine arkadaşlarını görmüş yine oynamış.yine akşam olmuş.bu seferde unutmuş yine eyvahhhhh ben zeytin tıplayacaktım demiş yanındada koyunlar varmış.onlarda eeeelerini yapıyorlarmış.onların eeeelerini toplamış götürmüş .keloğlan eve gelmiş annesi topladın mı? oğlum demiş.keloğlan topladım demiş versene bir tame demiş annesi vermiş keloğlan.annesi yemiş oğlum bune demiş zeytin ana demiş sen benimi gandırıyon lan demiş eline değmeği almış keloğlanı dövmüş.ONLAR BURAYA GELMİŞLER BİZ ORAYA GİTMİŞİZ.HİHAYEDE BURADA BİTER
8 Ekim 2011 Cumartesi
Cesur Terzi
“…Terzi, sineklerhiç birinin kaçamadığını görünce, tek tek saymış ve, “Vay be! Ne yaman adammışım; yedisini birden öldürdüm” diye kendi kendine söylenmiş. Fakat bundan kimin haberi varmış ki?
Terzi, ‘bu yiğitliğimi herkes öğrenmeli’ diye düşünmüş. ‘Öyle bomboş oturan bir terzi olmadığımı göstermenin zamanı geldi de geçiyor bile...’
Terzi o günden sonra bu yiğitliğini herkese nasıl duyurabileceğini düşünmeye başlamış... Acaba kasabanın meydanına çıkıp ‘ben ne yiğit adamım!’ diye mi bağırsa? Yoksa dükkânının camına ‘EN YAMAN TERZİ’ diye mi yazsa …
Sonunda aklına daha parlak bir fikir gelmiş. Kendine bir kuşak dikerek, üzerine kocaman harflerle, ‘BİR VURUŞTA YEDİ CAN’ yazmış. Sonra da bu kuşağı özenle beline bağlamış…”
Grimm Kardeşlerin dünyaca ünlü eseri Cesur Terzi’yi Nehir Aydın Gökduman tatlı mı tatlı bir dille yeniden üsluplandırdı. Murat Bingöl’se sevimli resimlerle süsledi.
Çocuklar, devleri aklıyla yenmeyi başaran Cesur Terzi’nin maceralarını okurken hem eğlenecek hem de kendi paylarına pek çok ders çıkaracaklar.
Terzi, ‘bu yiğitliğimi herkes öğrenmeli’ diye düşünmüş. ‘Öyle bomboş oturan bir terzi olmadığımı göstermenin zamanı geldi de geçiyor bile...’
Terzi o günden sonra bu yiğitliğini herkese nasıl duyurabileceğini düşünmeye başlamış... Acaba kasabanın meydanına çıkıp ‘ben ne yiğit adamım!’ diye mi bağırsa? Yoksa dükkânının camına ‘EN YAMAN TERZİ’ diye mi yazsa …
Sonunda aklına daha parlak bir fikir gelmiş. Kendine bir kuşak dikerek, üzerine kocaman harflerle, ‘BİR VURUŞTA YEDİ CAN’ yazmış. Sonra da bu kuşağı özenle beline bağlamış…”
Grimm Kardeşlerin dünyaca ünlü eseri Cesur Terzi’yi Nehir Aydın Gökduman tatlı mı tatlı bir dille yeniden üsluplandırdı. Murat Bingöl’se sevimli resimlerle süsledi.
Çocuklar, devleri aklıyla yenmeyi başaran Cesur Terzi’nin maceralarını okurken hem eğlenecek hem de kendi paylarına pek çok ders çıkaracaklar.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)